30 Nisan 2006

BEYLİKDÜZÜNDE KIŞ



İki yıl önce bulunduğum durumu anlatan güzel bir yazı yazmıştım.Resimlerde o döneme ait:

23 Ocak 2004 Cuma
Beylikdüzü\İstanbul\Türkiye\Dünya

Elektriğimiz kesik, gazımız açılmadı, suyumuz soğuk.Soğuktan donuyoruz.Kar kapıyı kapattı.Yollar tıkalı.Dış dünya ile bağımız tamamen koptu.Sadece ufak bir radyomuz var(Pilli) tek kulaklığı bozuk doğru dürüst seste çıkartmıyor. Kanalda çekmiyor. Öğrendiğimize göre trakyanın % 80 ine elektrik verilemiyormuş.Bizde o % 80 in içindeyiz.Yaklaşık 33 saattir elektrikler kesik ve bizimde elektrik sobasıyla ısındığımız gözönüne alınırsa şu anda acınacak haldeyiz.İsmail yatağın içinde iki kat yorganın altında ders(!) çalışmaya çalışıyor.Bende masada elimde eldiven başımda bere ayağımda havlu çorap, üzerimde badi,üstünde kazak üstünde polar ile bir şeyler yazmaya çalışıyorum.(Eğer ölürsek arkamızda bir not olsun diye).Kötünün kötüsüde vardır derlerdi de inanmazdım meğer kötünün kötüsünün kötüsü bile olabiliyormuş.Bugün iki tane sınav vardı büyük ihtimalle onlarda ertelendi.Tıpkı güzel hayallerimiz gibi(Lafa bak be ne edebiyat yaptım ama!)Ayın 29unda perşembe günü memelekete(Ordu) gidecektik ama bu ertelenen sınavlar ne olacak tam bir merak konusu.Ya bizim biletler yanacak (40 Milyon) ya sınavlar yada biz!...Gerçi bu soğukta yanılmaz donulur.(İyyk iğrenç oldu!) Tıpkı şey gibi oldu anlatılmaz yaşanır.



Dün akşam yemek için çabuk çorba ve sosis almıştık ama elektriğin olmadığını unutmuşuz.Dolayısıyla sıcak su lazımdı ve bir yerden iki kupa sıcak su bulmamız gerekiyordu.Sonunda komşudan istemeye karar verdik ama kimin isteyeceğine karar veremedik.Bir buçuk bir tartışmadan sonra (6:00-7:30) ben gitmeye karar verdim.Önce karşı komşunun ziline bastım zil çalmadı çünkü elektrik yoktu sonra kapıyı çaldım açan olamdı, gözyaşımı silen olmadı.(İzel-Köle Gibi)Evde kimse yoktu bende elimde mum karanlık merdivenlerde alt komşuya hani şu külüne muhtaç olduğumuz, ama biz onun iki kupa sıcak suyuna muhtaçtık.Kapıyı çaldım kapıyı başörtülü bir kadın açtı.(Diğer evdeki komşular gibi bu evdeki komşularımızında sanırım başı kapalı [Bu gidişle bizde başımızı kapatacağız])Durumumuzu anlattım sıcak su istedim ve kupaları uzattım.Kadın kupalarla içeri girdi.Tüpü yakmaya çalıştı ama ne yazıkki tüpü bitmişti!(Kör talih)Kadın çok özür diledi bende önemli değil dedim oysaki hayati derecede önemliydi karnımız açtı ve kıtırlı knorr domates çorbası içmek istiyorduk.Bunun üzerine bende bir alt kata daha indim ve elimde hala iki boş kupa ve bitmek üzere olan bir mum vardı.Tam kapıyı çalacaktımki içerden bayağı sesler geldi.Belli ki misafir vardı bu havada ne misafirliğiyse sanki kafayı üşütmüşler.Bende utandım tabiki kapıyı çalmaya ve tös tös merdivenlerden yukarı çıktım.Bizde mecburen kahvaltı yaptık zaten uzun zamandır kahvaltı yapmamıştık(öğlenden beri).Büyük bir iştahla ve titremeyle kahvaltıyı yaptık ve hemen yataklarımıza yattık.Yataklarda yanyana iki istikbal döşek.bunlarda yetmezmiş gibi üstüne birde annem aradı.Telefonunda şarjı bitti konuşurken bende ismailin telefonuna taktım annem tekrar aradı ve halimizi dinledikten sonra bir güzel "Ben size kışın ev değiştirilmez,rahatlık bir tarafınızamı battı" türünden fırçasınıda yedim.Artık herşey tamamdı başımıza gelecek son felakette gelmişti.Yatakta canım sıkıldı birazcık roman okudum(İvan Denisoviç'in bir Günü).Azıcıkta radyo dinlemeye çalıştıktan sonra saat 10:30 civarı uykuya daldım.



Yine karışık rüyalar gördüm.İlk rüyada yeni bir eve(!) taşınmıştık daha büyük, ikinci rüyada Onur ,İsmail ve ben metalcilerin takıldığı bir bara gittik.Üçüncü rüyada yurttaydım ve kızlar yurdunda 3. kattan bir kız odasına sevgilisini camdan içeri almıştı odada bir güzel seviştiler onları izledim sonra uyandım.Uyandığımda yatak sıcacıktı ama oda için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.İsmailde uyanmıştı ve masada çıtır çıtır çekirdek yiyordu.Kalktım biraz bende çekirdek yedim sonra kahvaltı niyetine yarım ekmek içi sarelle yedim ismailde yarım elmek içi zeytin yedi.Yedikten sonra masada biraz yarı iletken çalıştı ama üşüdükten sonra yatakta çalşmaya karar verdi.O sırada bende çalışmaya hazırlanmak için eldivenlerimi arıyordum.Birini ayakkabımın içinde diğerini salonda kanepenin üstünde buldum.Çalışmak için masanın başın oturdum notları elime aldım tam çalışacaktım ki aklıma birşeyler yazmak geldi.Dedim bize bir şey olursa arkamızda bir not kalsın.Gerçi not dediğin kısa olur bu biraz(Pardon!), çok uzun oldu ama önemli değil.Ben bu sayfaya(Arka sayfa) geçtiğimde İsmail "Ders çalışsana oğlum hafatya üç sınav var." dedi bende "Teknik resimi sayma o sayılmaz " dedim."Ertelenenleride sayma onlarada çalıştık." dedim.Üç satır önce İsmail radyodan dinlediği haberleri anlattı.Sabiha Gökçen'de otuz santim kar varmış.Sipiker "Beylikdüzünü düşünemiyorum bile" demiş.İki kişi soğuktan donarak ölmüş.Bazı yerlerde su ve doğalgazda kesilmiş.Biz yine halimize şükredelim diyeceğim ama dilim varmıyor.Saat şu anda 15:47:05,06,07 yazıya başlayalı tam elli bir dakika oldu.Anlatacak birşey kaldımı diye düşünüyorum sanırım kalmadı.Ben Özdal

29 Nisan 2006

YALNIZLIGIN KOYDUGU ANLAR




Dogum günün olupda kimse seni aramaz sen kendi dogum gününü başkalarına zorla hatırlatmaya çalışırken bir anda kafana dank etmesi ve o anki durgunluk anı

Cep telefonu faturası sabit ücret dışında boş olarak geldiğinde sevincin yerini hüzne bırakması çok çabuk gerçekleşir.

Akşam yemeğini yalnız başına yerken birden anlatmak, paylaşmak istediğin binlerce cümle olduğunu ve bu cümlelerin boğazına dizildiğini anladığın an..

Sorularınıza ve sorunlarınıza cevap aradıgınız bir anda etrafta bu sorulara cevap veren hiçbir yaratık olmadıgını anlayınca.

Hastalandığınızda bir tas çorba pişireniniz yoksa, ameliyata girerken cüzdanınızı hastabakıcıya bırakıp hakkını helal et diyorsanız yalnızlığı iliklerinize kadar hissedebilirsiniz.

Çalan telefona hevesle atlayıp da yanlış numara olduğunu anladığınız an..

Bir an yapılan iş bırakılır, kafa kaldırılır. kulağa hiç bir ses gelmez.O an bomboş evde tek başına olunduğu gerçeği farkedilir. Tüm odalar boş... o anda insan bir garip olur. kalkılıp pencereden dışarıya bakılır. Dışarıda günlük işleriyle meşgul olan insanlar izlendikten sonra yerine oturulup işe devam edilir.

İçeriden nefis yemek kokularının gelmediği, hoşgeldin oğlum/kızım/sevgilim/arkadaşım şeklinde karşılanmadıgın, bir eve adım attığında.

Arkadaş, dost, sevgili vasfını taşıyan insanların yılbaşı gibi güzide bir günde bile aramamaları, hal hatır sormamaları halinde insanın kendi kendine girdiği paranoyalar sonucu kalbinin acısını hissettiği anlara verilen isim.

3 ayda bir mesaj geldiğinde sevinçle telefona atlayıp turkcellin "9 gün içinde kontör yüklemesseniz kapatacaz hattınızı" mesajını okuduğunuz an.Yine cep telefonu 3 gün kaybolup da ne sizin onu bulma ihtiyacı hissetmeniz, ne de birinin sizi araması sonucu tesadüfen 4. gün bulduğunuz an.

Sokağa çıkmak isteyip de çıkmak için bir neden bulamadığınız an.

"Olacak is degil. deli mi ne? öyle saçma sapan bi tepki verdi ki inanamazsin. deli mi ne? okkadar söyledim, tinmadi hiç. sen ugraş didin, sonra patlasin elinde elinde böyle! ne ki şimdi bu?"
"miyv!"
"..."

Eve her geldiginde e$yalarin sen nasil biraktiysan oyle kaldigini, sonra ki gun de orda oldugunu ve sen ona dokunmadikca konumunu değiştirmeyeceğini farkettigin an.

Evde herhangi bir yüksek ses çıkarmamak için hiçbir nedeninin olmadığını anladığın an.

Aptal aptal dışarıya bakındığını farkettiğin an..

Yolda hicbiryere yetisme geregi olmadan yururken, birden yavas yavas yagmur baslar. kisi aliskanlik olarak adimlarini hizlandirir. sonra hatirlarki nasilsa gorecek, seni umursayan, sirilsiklam olmus olmana uzulecek, seni seven biri yok. adimlari tekrar yavaslatir, evine yalniz basina aksam yemegini yemek uzere en uzun yoldan doner.Bir barda anlamsız yere çok eğlendikten hemen sonra eve gelindiği an ramazanda karşıki evde oturan ailenin yemek masasına oturduğunu gördüğünüz an ve evin babasının iki kişilik pide aldığı sizin de o sırada çok
üşendiğiniz için eve ekmek bile almadığınızı anladığınız an

"İş dönüşü kapıyı anahtarla açıp karanlık eve girdiğinizde "bengeldim" diyecek kimse olmadığında. Hatta daha beteri, kimse olmadığını bile bile "ben geldim ulan evim, nasıl geçti günün beyav" dediğinizde evle, bilgisayarla, televizyonla, müzikle, mutfak penceresiyle, otla bokla yüksek sesle konuştuğunuzda.

"the doors"dan people are strange şarkısı dinlerken şarkının sözlerinin
kendinize ne kadar uyduğunu anladığınız anlar.

Kesinlikle sular kesildiği zaman. insan içeriye doğru seslenecek gibi olur eline su dökecek kişiyi çağırmak üzere (ki bu anne olur, ev arkadaşı olur, sevgili olur vıdı vıdı) ancak içeride kimsenin olmadığı hatırlanır ve boyun bükük bir şekilde ''işte şu an bok gibi yalnızım.'' denir. kendi kendine su dökme çabalarına girişilir kuzu kuzu. Kötüdür. Telefon defterinin tümünü geçerek aslında hiçbirini aramak istemediğini, ve hatta hiçbirini gerçekten tanımadığını hissettiğin, onların da seni tanıdığından derin endişe duyduğun an.

İnsanin icinde kocaman bir volkan patlamak icin beklerken, icini dokmek istediginde yaninda onu anlayacak bir ruh olmadigini, olamayacagini anladigi anlar. oturdugu yerde bogazı dugumlenir, gozleri dolar insanin boyle zamanlarda, yapilabilecek en guzel sey bir kopege
sarilmaktir..